Hapisteki Kürt ayrılıkçı hareketinin lideri Abdullah Öcalan, yaklaşık 40,000 Türk ve Kürt'ün ölümüne yol açan otuz yıllık bir şiddet kampanyasının ardından, silah bırakacaklarını açıkladığında, pekçok kişi, 2013 yılında Türkler ve Kürt yurttaşların tarihi bir el sıkışmaya yakın olduğuna inandı. Türk hükümeti, sabırsızlanan Kürtler'e daha geniş siyasi haklar verecekti. Karşılığında Kürtler de, haklarını ellerindeki silahlarla aramak yerine barışçı politikalar izleyecekti.
İki yıldan biraz fazla bir zamanda, Türkiye'nin ağırlıklı olarak Kürt nüfuslu güneydoğusu, 2013 ateşkesinden öncesindeki aynı kanlı dönemi yaşıyor. 20 Temmuz'da Irak ve Suriye'de İslam Devleti'nin (İslam Devleti veya IS) intihar bombacısı, 30'dan fazla Kürt meselesini destekleyen aktivisti, Suriye sınırındaki küçük bir Türk kasabasında öldürdü. Bundan önce, başka bir IS militanı, Türkiye'deki Kürtler'in başkenti Diyarbakır'da bir Kürt siyasi mitinginde bomba patlatarak 4 kişiyi öldürdü, 200'den fazla kişiyi de yaraladı.
Türkiye'de Suruç'taki intihar bombalı saldırıdan bir görünüm. Bir ISIS intihar bombacısı, 20 Temmuz'da Kürt aktivistlere yönelik saldırıda 32 kişiyi öldürdü ve 100'den fazla kişiyi yaraladı (İmaj kaynağı: VOA video screenshot) |
Kürtler'e yönelik cihadist saldırı, Kürt siyasi hareketinin silahlı kolu olan mahut Kürdistan İşçi Partisi'nden (PKK) yeni bir şiddet sarmalının ortaya çıkışını ateşledi. Özerk bir PKK hücresi, iki Türk polis memurunu evlerinde uyurken öldürdü. Karşılık olarak Türkiye, o günden beri Kuzey Irak'taki PKK'nın sığınaklarını bombalıyor.
Bu yıl 1 Haziran ve 29 Ağustos tarihleri arasında, 50'den fazlası sivil olmak üzere toplam 129 kişi çatışmalarda öldürüldü ve 526 kişi de yaralandı. Bu rakamlar bugün daha da fazla olmalı, çünkü Türk-Kürt çatışmasındaki ölü sayısı her geçen gün artıyor. Ölü sayısı, Temmuz sonundan bu yana Türk ordusunun öldürdüğünü iddia ettiği yaklaşık 1,000 PKK militanını kapsamıyor. Türk ve Kürt ölemlerinde toplam rakam şimdilerde 1,500 civarında olmalı.
Bu, Batılı gözle okuması çok da kolay olmayan, tam bir Ortadoğu savaşı.
- Türkiye, kendi topraklarında ve Irak'ta Kürtlerle savaşıyor; ancak Kuzey Irak'taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi'yle (KRG) dostane ekonomik bağları var. KRG, Türkiye ve kendilerinin daha radikal bir akrabası olan PKK arasında dengede kalmaya çalışıyor.
- Türkiye kısa süre önce müttefikleriyle birlikte IS'e karşı savaşa dahil oldu. Böylece Türkiye hem IS ile hem de onun bölgedeki ezeli düşmanı Suriyeli Kürtlerle savaşıyor.
- Kürtler hem Türkiye'ye karşı hem de Türkiye'nin düşman ilan ettiğie IS'e karşı savaşıyor.
- Türkiye bir NATO müttefiki ve IS'e karşı ABD önderliğindeki savaşa ortak, ancak Kürtlerle de savaşıyor.
- Kürtler, IS'e karşı savaşta ABD'nin kara gücü yerine geçen tek güç.
Çok mu karışık? Sadece Ortadoğulu. Ve şunu da not etmek lazım ki, buradaki dost ve düşman tablosu, çok daha kompleks ve dünyanın bu bölgesinde daha da geniş etkileri olan bir mikrokozmoz.
Ancak bir şey kesin gibi. Türkiye, IS'e karşı herhangi bir koalisyon kampanyasının elzem parçası olan Kürtler ve IS ile aynı anda savaşmayı sonsuza kadar sürdüremez.
PKK'ya karşı Türkler'in yürüttüğü kampanya, müttefiklerin kara kuvvetlerinin, yine müttefikin hava kuvvetleri tarafından bombalanması gibi geliyor kulağa.
ABD'nin eski Ankara büyükelçisi ve 2005-2009 yılları arasında ABD Savunma Bakanlığı'nın müsteşarlığının müsteşarlığını yapmış olan Eric Edelman, New York Times'taki son makalesinde durumu gerçekçi bir şekilde ortaya koyuyor:
"...Amerika'nın Türkiye ile anlaşmasının Faust-vari bir pazarlık olduğu ortaya çıkacak. Kısa dönemde operasyonel kolaylık, uzun dönemde Türkiye'yi istikrarsızlaşma ve militanlara karşı savaşın önemli bölümünün zorluğunu sırtlayan Kürt güçlerinin moralini bozmaya değmez.
"Şiddet ve ayaklanmayla mahfolmuş bir müttefik, çalkantılı Ortadoğu'da ABD'nin ihtiyaç duyduğu seküler, demokratik bir Türkiye'nin oynayacağı rolü oynayamaz.
"Neyse ki, Amerika'nın bir ağırlığı var. Türk yetkililer, Washington'daki muhataplarının onayına şiddetle ihtiyaç duyuyor; ki ABD bu onayı vermemeli.
"Bunun yerine Obama yönetimi Türkiye'nin üst düzeydeki bazı toplantılara katılımını kısıtlamalı, istihbarat paylaşımını azaltmalı ve Erdoğan'ın politikalarının bir ekonomik krize dönüşmesi durumunda Türkiye'ye uluslararası finansal kuruluşlarda verilecek Amerikan desteğini saklı tutmalı.
"Türkiye'nin başarısız Suriye politikalarının yarattığı anaforun içine çekilmesi ve Erdoğan'ın mutlak siyasi güç elde etme kararlılığından kaçınmak isteniyorsa, Türk liderlerin yolunu değiştirmesi aşırı derecede zor olmasına rağmen, onlara baskı uygulamak zorunlu olacak."
Edelman haklı. Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın mutlak siyasi güç elde etme kararlılığı, sadece Türkiye'yi değil, bütün müttefiklerini ve müttefiklerin İslamcı aşırılarla savaşını da zehirliyor.
Burak Bekdil, Ankara'da Hürriyet Daily gazetesi için köşe yazıyor ve Middle East Forum'da (Ortadoğu Forumu) uzman.
(*Orijinal metinde yazar Goethe'nin şeytanla pazarlığı anlatan 'Faust' eserine gönderme yaparak Faust pazarlığı ifadesini kullanıyor.)