Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın giderek tırmanan Üçüncü Dünya otoriterliği yeni boyutlar kazanmaya devam ediyor: Hatta bu tavrı artık Türkiye dışından bile görünür hale geldi.
Diğer taraftan, Erdoğan nükleer güvenlik zirvesi için Washington'a doğru hareket ederken geçen yıl haklarında "bedelini çok ağır ödeyecekler" açıklamasını yaptığı iki gazeteci, casusluk ve terörizm suçlamalarıyla yargılandıkları ve ömür boyu hapis cezasıyla karşı karşıya oldukları ikinci duruşma için mahkeme karşısına çıktı. Bu iki gazetecinin "casusluk ve terör" eylemleri, Mayıs 2015'te MİT'in Suriye'deki İslamcı savaşçılara silah tedarik etmesi hakkında detaylı bilgi veren bir habere dayandırılıyor.
"Casus/teröristlerden" biri olan Can Dündar, Wall Street Journal gazetesine "Bu, Türk demokratlarla otokratlar arasında bir ip çekme yarışı" şeklinde konuştu. "Batı dünyası Erdoğan'ı yıllarca destekledi ve biz onlara bunun yalnızca Türkiye için değil, aynı zamanda Batı dünyası için de yanlış bir karar olduğunu söyleyip durduk."
Dava, Erdoğan'ın gazetecilere destek vermek için ilk duruşmaya katılan yabancı başkonsoloslara tepki göstermesinin ardından, Türkiye ile bir dizi Avrupa Birliği üyesi devlet arasında diplomatik bir krize dönüşmüştü.
Bir diğer yandansa, Türkiye'nin en önemli liderine karşı komplo kurmak için bütün dünyanın el ele verdiğine dair Türk paranoyası da bir kez daha su yüzüne çıktı. Üst düzey hükümet görevlileri, Twitter'ı yerden yere vurmaya devam ediyor ve sitenin Erdoğan için yaratılan #WeLoveErdogan hashtag'ini Gündemdeki Başlıklar bölümünden kaldırarak "sansürlediğini" öne sürüyorlar.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Erdoğan Washington'a gitmeden bir gün önce gazetecilere "Twitter yetkililerine soruyorum: #WeLoveErdogan hashtag'ini kaldırmak için kimden talimat aldınız? Bir ülke mi, bir kişi mi, bir terör örgütü mü veya başka biri mi talimat verdi?" diye konuştu. "Bunun Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı yürütülen küresel operasyonunun bir yansıması olduğu görüşündeyim."
Görünüşe göre, Türk liderine karşı komplolar kuran yalnızca Twitter değil. Türkiye'nin Dışişleri Bakanlığı Alman Büyükelçisini çağırıp ondan Erdoğan ile alay eden bir Alman mizah programını internetten kaldırmasını talep etti ve dolayısıyla da Almanya ile diplomatik bir anlaşmazlığa neden oldu.
Almanlar, herhangi bir özgür ülkenin yapacağı gibi, mizah programını sansürlemeyi reddetti. İşin garibi, Erdoğan'ın sansür teşebbüsü doğal olarak videoya gösterilen online ilginin de patlama yapmasına yol açtı. 31 Mart tarihinde videoyu dört milyondan fazla kez görüntülenmişti – ki bu rakam programın her zamanki izleyici oranının on katıydı. Erdoğan'ın baskıcı tavırları bir kez daha kendisini gülünç duruma düşürdü.
Akabinde sıra Washington'daki Türk sirkine geldi. Erdoğan'ın 31 Mart'ta Brookings Enstitüsü'nde bir konuşma yapması planlanmıştı. Ancak güvenlik görevlileri etkinlik hakkında haber yapmaya çalışan gazetecileri taciz etti ve onlara fiziksel saldırıda bulundu. Ayrıca, misafir listesinde yer almalarına rağmen, bazı gazetecileri zor kullanarak dışarı çıkarmaya teşebbüs ettiler. Sınır Tanımayan Gazeteciler'e (STG) göre, Erdoğan'ın korumalarının gazetecileri dışarı atmasına Brookings personeli engel oldu.
Türk gazetecilerden Adem Yavuz Arslan kayıt işlemini yaptırırken binadan kovuldu. Bir üst düzey Brookings yetkilisi, sonunda Arslan'a içeriye kadar eşlik etti ancak Erdoğan'ın korumaları Arslan'ı "sözlü olarak taciz etmeye, aşağılamaya ve tehdit etmeye" devam etti. Brookings Arslan'ın yanında oturması için kendi güvenlik görevlisini devreye sokmak durumunda kaldı. Arslan, Sınır Tanımayan Gazeteciler'e "Erdoğan'ın korumaları bağımsız medyaya karşı sergilenen bu barbarca eylemleri kendi başlarına gerçekleştirmiyor. Bunları aldıkları talimatlar doğrultusunda yaptıklarına neredeyse hiç kuşkum yok" diye konuştu. Ancak şov orada da sona ermedi.
Basın bültenlerine göre, bir dizi başka gazeteci de Erdoğan'ın korumalarıyla yaşanan arbedeye müdahil oldu. Bir başka Türk gazeteci olan Emre Uslu, organizasyondan önce dışarıda Erdoğan'ın korumalarının bacağını tekmelediğini ve etkinliğe katılmasının engellendiğini ifade etti.
Tacizi kameraya çekmeye çalışan Amerikalı bir muhabir göğsüne bir tekme darbesi aldı. Olaylar, ABD Ulusal Basın Kulübü'nü de çileden çıkarttı. Kulübün Başkanı Thomas Burr, "Türkiye'de temel insan haklarına ve basın özgürlüklerine gitgide daha az saygı gösterildiğini görüyoruz" diye konuştu. "Erdoğan böyle bir suiistimali ihraç edemez."
Erdoğan bu olayların ardından, artık alay konusu haline gelen açıklamalarına yenilerini eklemeye devam etti. CNN International'a verdiği bir röportajda "Basına karşı savaş açmadım" diye konuşan Erdoğan sözlerine şöyle devam etti: "Ne şahsım, ne hükümetimiz asla bugüne kadar basın özgürlüğünü engelleyici bir şey yapmamıştır. Tam aksine, basın şahsıma yönelik, hükümetimize yönelik çok ciddi saldırılarda bulunduğu halde, biz bunlara her zaman sabırla karşılık vermişizdir."
Ana muhalefet partisinin eski bir milletvekili olarak Parlamento'da görev yapan Aykan Erdemir'in [kendisi şimdi Washington'daki Demokrasileri Koruma Vakfı'nın üyesi olarak görev yapıyor] ifade ettiği gibi, Erdoğan "zehirli bir değer" olabiliyor: "Devlet başkanları onunla aynı fotoğraf karesinde yer almak istemiyor..."
Ankara merkezli Burak Bekdil, Hürriyet Daily'de köşe yazarlığı yapıyor ve Middle East Forum'da görev alıyor.